Kur'an ve Sünnet Işığında Müslüman Hanımlara Özel İslami Forum
بِسۡمِ ٱللهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ


Essalamu Aleykum ve Rahmetullah ve Berekatu..

Bayan Kardeşlerimize Özel İslami paylaşım Sitemize Hoşgeldiniz..

Hayırlı Paylaşımlarda bulunmanız ve daha kaliteli Hizmetler için lütfen Üye olunuz..



En Nisa Forum ekibi..




Join the forum, it's quick and easy

Kur'an ve Sünnet Işığında Müslüman Hanımlara Özel İslami Forum
بِسۡمِ ٱللهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ


Essalamu Aleykum ve Rahmetullah ve Berekatu..

Bayan Kardeşlerimize Özel İslami paylaşım Sitemize Hoşgeldiniz..

Hayırlı Paylaşımlarda bulunmanız ve daha kaliteli Hizmetler için lütfen Üye olunuz..



En Nisa Forum ekibi..


Kur'an ve Sünnet Işığında Müslüman Hanımlara Özel İslami Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» Kocası çoğu Zaman Namaz Kılmayan Bir Kadının Kocasıyla Olan Durumu Zinâ Sayılır Mı?
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyC.tesi Nis. 09, 2016 5:48 pm tarafından EN_NİSA

» selamun aleykum
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Eyl. 10, 2015 10:52 am tarafından EN_NİSA

» Soru kandillerde oruç tutuyorum.......?
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPtsi Haz. 15, 2015 1:26 am tarafından EN_NİSA

»  Kadir Gecesinin Fazileti
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyCuma Haz. 12, 2015 5:52 pm tarafından EN_NİSA

» Yolcunun Oruç Tutmamasının Caizliği
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyCuma Haz. 12, 2015 9:13 am tarafından EN_NİSA

» Ölünün Oruç Borcunu Velisinin Kaza Etmesi
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyCuma Haz. 12, 2015 8:52 am tarafından EN_NİSA

» Ramazan Borcunun Kazası
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyCuma Haz. 12, 2015 8:48 am tarafından EN_NİSA

» Oruçlunun Tedavi İçin Hacamat Yaptırması
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyCuma Haz. 12, 2015 8:34 am tarafından EN_NİSA

» Oruçlunun Cünüp Olarak Sabahlaması
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:34 am tarafından EN_NİSA

» Orucu unutarak bozan kimse ne yapmalıdır?
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:25 am tarafından EN_NİSA

» İftarda Acele Etmenin Fazileti
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:16 am tarafından EN_NİSA

» Sahur Yemenin ve Onu Geciktirmenin Fazileti
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:14 am tarafından EN_NİSA

» Oruçlu Ne Zaman İftar Eder
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:10 am tarafından EN_NİSA

» Oruca Ne Zaman Başlanacağı
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:05 am tarafından EN_NİSA

»  Ramazan Hilalinin Görülmesiyle Oruca Başlanır Şevval Hilalinin Görülmesiyle Bayram Yapılır
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU EmptyPerş. Haz. 11, 2015 9:59 am tarafından EN_NİSA


İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU

Aşağa gitmek

İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU Empty İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU

Mesaj tarafından EN_NİSA Cuma Nis. 20, 2012 10:56 pm

İSLÂM DAVETİNİ YÜKLENMENİN ÖNEMİ

Davet;
bir şeye meylettirme bir şeye olan rağbeti artırma işidir. Sizin
herhangi birini İslâm’a davet etmeniz, onu İslâm’a eğilimli hale
getirmeniz ve onun İslâm’a olan rağbetini artırmanız demektir. İslâm’a
davetin söz ile sınırlandırılmaması da bundandır. Davet edilenlerin
eğilim ve teşviki için davet sözlü yapıldığı gibi amel ile de yapılır.
Demek oluyor ki “davet” hem davranışla hem de sözle yüklenilmelidir.
Müslümanın davet ettiği şeyin canlı bir örneğini temsil etmesi, İslâm’ın
gerçek sûretini apaçık bir şekilde beyan etmesi kaçınılmaz bir
gerekliliktir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:


“Salih amelde bulunarak Allah’a davet eden ve ben müslümanım diyenden kim daha güzel sözlü olabilir?”

Diğer ayeti celîlede de; “İşte bunun için (Allah'a) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”

Bu ifadeler davetçinin davet ettiği şey ile amel etmesinin davetten bir parça olduğunu göstermektedir.

Allah'a
davet etmek elbette ki vacibtir. Davetçiyi Rabbına yaklaştıran bir
ibadettir. Dünyada ve Ahirette Allah'ın davetçiyi yücelttiği ve
makamının da yüce olduğu bilinmesi gereken bir hakikattir.

Allah'a
davet peygamberlerin görevlerindendir. Zira bu vecîbe sayesinde
Rablerinin dinlerini hayata geçirmeye imkân bulmuşlardır.

Allah (c.c.)
şöyle buyurmaktadır:


“Allah'a ibadet etsinler ve tağuttan sakınsınlar diye biz her ümmete bir Rasul (elçi) gönderdik.”

“Ey
peygamber! Şüphesiz Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı
olarak gönderdik. Allah’ın izniyle aydın bir yol (metod) ile Allah'a
çağıran...”


İşte
bu ve benzeri ayetlerde de belirtildiği üzere Rasul (s.a.v.) İslâm’ı
tebliğ etti ve ümmetine nasihatta bulundu. Onları bu dünyada İslâm'a
davet etmekle onların üzerine şahit olduğu gibi onları ve Allah’ı da
davetine şahit kıldı.

Allah Sübhanehu ve Teâla’yı şahit kıldığına Veda
Haccında sarf ettiği şu sözleriyle müşahede ediyoruz:


“Dikkat edin size tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol.”

Allah'a
davet, Nebî (s.a.v.)’den ümmetine kalan mirastır. Eğer İslâm'ın
muhafazasını ve devamını istiyorsak, davetin devamlılığını muhafaza
etmemiz şarttır.

Çünkü İslâm'ın varlığını sağlayan davet olmadan İslâm’ın etkin bir şekilde varlığından bahsetmek mümkün olmaz.
Müslümanları
karanlık ve bozuk fikirlerin etkisinden arındıran İslâm’a davet olmadan
İslâm'a tabi olanların nefislerinde İslâm’ın arı ve duru olabileceği
tasavvur bile edilemez.

İslâm'a davet olmadan İslâm'ın hayatta hakim olması düşünülemez.
İslâm'a davet olmadan İslâm'ın güçlü bir şekilde âleme yayılması düşünülemez.

Diğer bir ifadeyle; “davet” olmadan “din”
ne kuvvet bulur, ne yayılır, ne kendisini koruyabilir, ne de Allah'ın
insanlar üzerine inzal buyurduğu hücceti ikame edilmiş olur.

İslâm'a davet ile İslâm, geçmişteki izzetine ve gücüne kavuşur. Bugün bizler buna ne kadar da muhtacız.

İslâm'a davetle İslâm, tüm insanlar arasında yayılır. Din tamamen Allah'ın olur. Oysa bugün dünya buna ne kadar da muhtaçtır.
İslâm'a
davetle müslümanların dayandıkları delilin ne kadar üstün olduğu ve
kâfirlerin delillerinin de ne kadar çürük temellere dayandığı ortaya
çıkar. Artık İslâm’ı terk etmesi için hiçbir mazeretleri kalmaz.
Allahu
Teâla şöyle buyurmaktadır:

“İnsanların Allah'a karşı bir hüccetleri olmasın diye bir müjdeleyici ve uyarıcı Rasul (gönderdi). Allah aziz ve hakimdir.”


İslâm'a
davet Müslümanlar arasındaki önemini işte buradan almaktadır. Başta
Nebi (s.a.v.) olmak üzere ilk Müslümanlar hemen bu görevi yerine
getirdiler. İslâm dinine olan hırsları nedeniyle İslâm'a davete de aynı
hırsı, özeni gösterdiler. Gerçek şu ki; İslâm'a davet olmasaydı İslâm
bize ulaşmaz, milyonlarca insan bu sahih akideden mahrum kalırdı. Belki
de İslâm, yalnızca Rasul (s.a.v.)’le sınırlı kalırdı. Allah'ın Rasul’e
inzal buyurduğu ilk ayet olan “oku” ifadesi ile hem kendisi hem de diğer insanlar için okuması emredilmiştir.

Yine Nebî (s.a.v.)’e inen ilk ayetlerden biri de: “kalk ve uyar”

Rasul
(s.a.v.)’in İslâm'a davet etmesiyle hem İslâm hem de Rasulullah
(s.a.v.)’den sonra bu hayırlı risaleti taşıyanların en hayırlısını
oluşturan ilk Müslümanlar meydanda var olmuştur. Bu ilk müslümanların
davetiyle İslâm, diğer insanlara intikal etmiştir. Böylece bu güne kadar
dava sürmüş ve Kıyamet gününe kadar da sürecektir.


İslâm'a
göre davet tıpkı suyun akması gibidir. Su akınca, her şeyi sular ve
insanlara her hayrı verir. Fakat su akıtılmaya ve taşınmaya muhtaçtır.
İslâm da böyledir. Hak din ve
sahih düşünce olmasına rağmen diğer yerlere akıtılmaya ve insanlara
taşınmaya muhtaçtır. Böylece Allah'ın rızasına tabi olanları sular ve
hidayete erdirir.


İşte bu açıklamalardan sonra, İslâm ile İslâm'a davet etmek arasındaki bağın ne kadar önemli olduğu bariz şekilde görülmektedir.
Bu
nedenle davet, İslâm'da önemli bir rükûn ve hayati bir iştir. İslâm’ın
gönüllerde yer edebilmesi ve yayılması için gerekli bir unsurdur. Davet,
İslâm’ın doğuşu ile başlamıştır, birlikte yürümüştür. Allah'ın
yeryüzünün tamamını yok edeceği Kıyamet gününe kadar da devam edecektir.
Bir bakıma onun süresi İslâm'ın ömrü kadardır.


Bu
sebeple İslâm'a davet; müslümanların hayatlarında önem kazanmalı, en
fazla önem verdikleri bir iş olmalıdır. Bu uğurda vakitlerini
harcamalılar ve emek sarf etmelidirler.


Marufu Emretmek Ve Münkeri Nehyetmek, İslâm Davetinden Bir Parçadır.


İmam Nevevi (r.a.), Sahih-i Müslim'i şerh ederken, emri bi’l ma’ruf ve nehyi ani’l münker konusu altında şöyle der: "Ma’rufu
emretmek ve münkeri nehyetmek konusu, uzun zamandan beri büyük bir
kısmı tamamen ihmal edilmiş bir konudur. Göstermelik birtakım işlerin
dışında günümüzde bundan pek fazla bir şey kalmamıştır.


Halbuki
bu konu, çok büyük ve azametlidir. İşlerin düzgünlüğü ve hayrın devamı
onunla gerçekleşir. Pislik yayılırsa, Allah'ın cezası salih olana ve
olmayana da dokunur. Zalimlerin ellerini zulümden uzaklaştırmadıkları
takdirde, Allah'ın cezası onlara da dokunacaktır.

Allahu Teâlâ şöyle
buyurmuştur :


"O'nun emrine muhalefet edenler; bir fitnenin ya da pek acıklı bir azabın kendilerine isabet etmesinden sakınsınlar."


Ma’rufu
emretmek ve münkeri nehyetmek; dünya döndükçe, hayat devam ettikçe,
emniyet ve sağlığa muhtaç oldukça çok gerekli ve zarurîdir. Çünkü davet
bunların tamamına denk bir iştir.

Rasulullah (s.a.v.) de ümmetin buna ne
kadar da fazla muhtaç olduklarını bir örnek vererek şu hadiste açıkça
ortaya koymaktadır:

"Allah'ın
hudutlarını koruyan ile bunları aşan kimseler; kura sonucunda bir kısmı
geminin güvertesine bir kısmı da alt kata yerleşen gemi yolcularına
benzerler. Su ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli üst kata uğramak
mecburiyetinde olan alt kattakiler: ‘Biz bulunduğumuz yerde bir delik
açarsak, ve yukarıdakilere hiç dokunmasak’ derlerse ve yukarıdakiler de
bunları arzularına göre bırakırsa hepsi helâk olur. Onları engellerlerse
hepsi kurtulur."


İşte
bu Hadis-i Şerif; ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmenin, topluma
hayat ve afiyet veren bir husus olduğunu göstermektedir. Bu hususta
herhangi bir gevşeklik göstermek, gemiyi ve içinde olanların tümünü
denizin dibine götürür.


Kur'an-ı
Kerim; davanın önemini ve insanların ona ne kadar çok muhtaç
olduklarını bir çok ayette beyan etmiştir. Kur'an'ın lafızları sadece
dava kelimesi ile sınırlı kalmayıp davet konusu etrafında odaklaşan tüm
anlamları ve kelimeleri de kapsamaktadır. Rasulullah (s.a.v.)’in
hadisleri de aynı şekildedir.
Kur'an-ı Kerim, İslâm'a davet etmenin
farziyetini açıklarken, ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek gibi
lafızları da kullanmıştır.

Şöyle ki:

"Muhakkak
ki siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Ma’rufu
emredersiniz, münkeri nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız."


"Hayra
(İslâm'a) davet edecek, ma’rufu emredecek ve münkeri nehyedecek sizden
bir grup veya hizb bulunsun. Onlar felaha kavuşanların ta kendileridir."


Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Canımı elinde tutana yemin ederim ki, ya ma’rufu emredersiniz ve münkeri nehyedersiniz ya da Allah size bir azap indirir."< href="mesaj.htm"

"Sizden
kim bir münkeri görürse onu eliyle değiştirsin. Yapamazsa diliyle, yine
yapamazsa kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir."


Tebliğ Etmek, Davetten Bir Parçadır


Kur'an-ı Kerim, davet kelimesi yerine “tebliğ” kelimesini de kullanmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Ey
Rasul, Rabbından indirileni tebliğ et. Yapmazsan O'nun risaletini
tebliğ etmiş sayılmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır."


Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmaktadır:

"Ben bir ayeti okuduğum zaman onu tebliğ edin."


Yine Kur'an-ı Kerim, davet kelimesi yerine insanlara karşı şahitlik
yapma kelimesini kullanmıştır:


"Bu şekilde sizi vasat (seçkin) bir ümmet haline getirdi ki, insanlara şahit olasınız ve Rasul de size şahit olsun."


Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Mü'minler, yeryüzünde Allah'ın şahitleridir."

"Şahit olan kimse burada bulunmayana tebliğ etsin."


Hakkı Tavsiye Etmek de Davetten Bir Parçadır


Kur'an-ı
Kerim ve Hadis-i Şerif, İslâm davetinden söz ederken, hakkı tavsiye
etmek ifadesini kullanmıştır. Yine davet anlamında; müjdeleme, uyarma,
hakkı söylemek, nasihat etmek, insanlara hatırlatmak, ehli kitap ile en
güzel şekilde mücadele etmek, Allah uğrunda cihad etmek, dini yükseltmek
için çalışmak ve benzeri ifadeleri ve daha birçok ifadeyi de
kullanmıştır.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :

"Asra
and olsun. İnsan hüsrandadır. Ancak mü'min olup salih amel işleyenler,
hakkı tavsiye edenler ve sabrı da tavsiye edenler müstesna."

"Seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştik."

"Her Rasulü ancak kendi kavminin lisanıyla gönderdik ki, onlara indirileni açıklasın."

"Şüphesiz bu Kur'an bütün alemler için bir hatırlatma (bir düşünce)dir."

"Muhakkak ki bu Kur'an, senin ve kavmin için bir hatırlatma (düşünce)dir. Şu var ki bundan sorulacaksınız."

"Onlarla en güzel şekilde tartış."

"Fitne (küfür ve sapıklık) kalmayıncaya ve yalnız Allah'ın dini hakim oluncaya kadar onlarla savaşın. "

"Dinini bütün dinlere hakim kılmak için Rasulünü hidayetle ve Hak dinle gönderen O’dur. Müşrikler sevmeseler bile."

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Din nasihattır." Ey Allah'ın Rasulü! Din kim için nasihattır? Dedi ki: "Allah'a, Kitabına, Rasülüne, müslümanların önderlerine ve her birisine nasihattır."

Nasihat; samimiyet göstermek, yani doğruyu göstermektir. Süleyman b. Büreyde, babasından şu hadisi rivayet eder:

"Rasulullah
(s.a.v.), bir ordu veya bir fırka üzerine bir emir tayin ederse ona,
Allah'a takvalı olmasını ve müslümanlara hayır yapmasını tavsiye ederdi.
Ve şöyle derdi : "Allah'ın adıyla ve yalnız O'nun uğrunda saldırın.
Allah'a isyan eden kâfirlerle savaşın. Müşriklerden olan düşmanlarınızla
karşılaştığın zaman onları şu üç hususa davet et. Hangisini kabul
ederlerse onlardan onu kabul et ve elini onların üzerinden kaldır; Önce
onları İslâm'a davet et, eğer bunu kabul ederlerse onu kabul edin ve
onların üzerlerinden ellerinizi çekin..."


Ve yine şöyle buyurmuştur :
"Benim
sözümü işitip ezberleyen, kavrayan ve diğerlerine anlatan kulun yüzünü
Allah nurlandırsın. Zira fakih olmayan nice fıkıh taşıyıcıları vardır.
Yine kendisinden fakih olan kimselere fıkıh taşıyan nice kimseler
vardır."


Bu
konu hakkında böyle yığınla ayetler ve hadisler vardır. Hatta her bir
ayet ve hadis daveti öven anlamlar taşımaktadır. Davet, bütün insanları
kapsamına almaktadır. Tüm Müslümanlar da güçlerine göre daveti yüklenme
görevini yerine getirirler.


Davetle
ilgili ayetlerin dışında yalnızca ma’rufu emretmek ve münkeri
nehyetmekle ilgili ayetlere gelelim. Bu türden ayetlerin, emri bi’l
ma’ruf ve nehyi ani’l münkerin tüm Müslümanlar tarafından yerine
getirilmesi gereken İslâm'ın en büyük rükûnlarından birisi olduğunu bize
haber verdiğini görürüz.

Her yönü ile bize örnek olan Rasulullah
(s.a.v.)’e bu ayetlerde şöyle hitap edilmektedir:

"(Peygamber) onlara a’rufu emreder, onları münkerden nehyeder, onlara temiz olanı helâl, pis olanı da haram kılar."

Bu
ifade peygamber (s.a.v.)’in risaletinin kemâle ermesi için yapması
gereken işlerden birisini göstermektedir. Zira Allahu Teâlâ, peygamberin
dili vasıtasıyla ma’ruf olan her şeyi emretti ve her münkeri nehyetti.
Temiz olan her şeyi helâl, pis olan her şeyi de haram kıldı.

Ayetlerde ümmetine ise şöylece hitap edilmektedir:
"Siz insanlar için çıkartılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma’rufu emredersiniz, münkeri nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız."

Ayette
geçen “ümmet” ifadesi; fertlerden cemaatlara, emir sahiplerine
varıncaya kadar bütün müslümanları kapsamaktadır. Zira bunların tamamı
ma’rufu emretme, münkeri nehyetme farziyetini yerine getirirler.

Mü'minler birer fert halindeyken de bunları yaparlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Mü'min erkek ve mü'min kadınlar, birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. Ma’rufu emrederler ve münkeri nehyederler."


İmam Kurtubî, bu ayetleri tefsir ederken şöyle demiştir : "Allahu
Teâlâ, ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek hususunu, mü'minler ile
münafıklar arasındaki fark olarak göstermiştir. Bu ayırım; başında
İslâm'a davet etmek olmak üzere ma’rufu emretme ve münkeri nehyetme
işinin mü'minlerin en önemli özelliklerinden olduğuna delalet
etmektedir."


Cemaatlar ve hizipler açısından da yapmaları gereken işin türü açıklanmakta ve ayette şöyle denilmektedir:
"İslâm'a
davet edecek, ma’rufu emredecek ve münkeri nehyedecek sizden bir grup
bulunsun. Bunlar felâha kavuşanların ta kendileridir."


Emir sahipleri açısından ise ayette şöyle denilmektedir:
"Onlar
ki; yeryüzünde kendilerine imkân (yönetim, güç) verdiğimiz zaman,
namazı ikâme ederler (din ahkâmını uygularlar), zekatı verirler, ma’rufu
emrederler ve münkeri nehyederler. İşlerin sonuçları Allah'ın
elindedir."


Kur'an'da davetin İslâm'a olduğuna dair bir takım açıklamalar vardır :
"Hayra (İslâm'a) davet edecek sizden bir grup bulunsun."

"İslâm’a davet edilirken, Allah'a iftira eden kimseden daha zalim kimse yoktur."


"Şüphesiz sen onları dosdoğru bir yola davet ediyorsun."

Yine Kur'an'da davetin Allah'a olduğunu beyan eden bir takım ayetler vardır:

"Allah'a davet eden kimsenin sözünden daha güzel söz söyleyen var mıdır?"

"De ki; Benim yolum budur. Ben ve benimle beraber olanlar (ashabım), Allah'a basiretle (tam idrak ve ilimle) davet ediyoruz."

Kur'an'da davetin, Allah'ın indirdikleri ile yönetmeye yönelik olduğu da açıklanmıştır :
"Aralarında hüküm verilmesi için Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman onlardan bir grup bundan yüz çevirirler. "

“Aralarında hüküm verilmesi için Allah'a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman mü’minlerin sözü; işittik ve itaat ettik şeklindedir.”

“Aralarında
hüküm verilmesi için Allah'ın Kitabına çağrıldıkları zaman onlardan bir
grup hemen gerisin geriye dönerler. Onlar (Allah'ın hükmünden) yüz
çevirenlerdir.”


Ma’rufu
emretmek ve münkeri nehyetmek, farzı kifayedir. Bir grup müslüman onu
yerine getirirlerse diğer Müslümanlar bu sorumluluktan kurtulurlar. Kim
bunu yerine getirirse sevabı elde eder. Hiç kimse onu gerçekleştirmezse,
herkes günahkâr olur. Hepsine de azap dokunur. Onu yerine getirirlerse
kendileri için kurtuluş gerçekleşir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :

"Kendilerine
hatırlatılan şeyleri unuttukları (dinlemedikleri) zaman kötülüğü
nehyedenleri kurtardık ve zalim olanlara ağır azap indirdik. Çünkü fasık
(günahkâr) insanlar idi."

Her
ma’rufun temeli ve ilki imandır. Zira iman küfrün zıddıdır. Küfür ise
her münkerin başı ve temelidir. Allah'a itaat, ilk ma’ruftan kaynaklanan
ma’ruflardan birisini oluştururken, günah işlemek ise ilk münkerden
kaynaklanan münkerlerden birisidir. İmanı ve itaatları koruyan ve
itaatların başında yer alan Allah'ın indirdikleri ile hükmetmekle davet
görevi yerine getirilir ve Allah'ın dini yayılır. Buna karşılık Allah'ın
indirdikleriyle hükmetmemek, masiyetlerin ve günahların başında gelir.
Bu ise şehvetlere, heva ve hevese ve sapıklığa uymaktır.


Bu
nedenle ümmetin tümü bu farzı yerine getirmek için birleşmelidir. Dinin
emirlerine önem veren her Müslüman, Okuduğu ayet ve hadisin yalnız
kendisi için değil bütün müslümanlar için olduğunu bilmelidir. Hatta
hitap Rasul'e yönelik olsa bile bu hitabı tahsis edecek bir delil
olmadıkça bu hitap aynı zamanda ümmetini de ilgilendirmektedir. Allah'ın
bir müslümana iman etmeyi, ibadeti veya Allah'ın indirdikleriyle
hükmetmeyi emretmesi, hem kendisini hem de bütün mü'minleri kapsadığı
anlamına gelir.
EN_NİSA
EN_NİSA
Forum Sahibi
Forum Sahibi

Aktiflik :
İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU Left_bar_bleue999 / 999999 / 999İSLÂMİ DEVLET OLUŞUMU Right_bar_bleue


Mesaj Sayısı : 862
Puan : 2627
Kayıt tarihi : 31/03/12

http://ennisa.forum-express.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz