Kur'an ve Sünnet Işığında Müslüman Hanımlara Özel İslami Forum
بِسۡمِ ٱللهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ


Essalamu Aleykum ve Rahmetullah ve Berekatu..

Bayan Kardeşlerimize Özel İslami paylaşım Sitemize Hoşgeldiniz..

Hayırlı Paylaşımlarda bulunmanız ve daha kaliteli Hizmetler için lütfen Üye olunuz..



En Nisa Forum ekibi..




Join the forum, it's quick and easy

Kur'an ve Sünnet Işığında Müslüman Hanımlara Özel İslami Forum
بِسۡمِ ٱللهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ


Essalamu Aleykum ve Rahmetullah ve Berekatu..

Bayan Kardeşlerimize Özel İslami paylaşım Sitemize Hoşgeldiniz..

Hayırlı Paylaşımlarda bulunmanız ve daha kaliteli Hizmetler için lütfen Üye olunuz..



En Nisa Forum ekibi..


Kur'an ve Sünnet Işığında Müslüman Hanımlara Özel İslami Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» Kocası çoğu Zaman Namaz Kılmayan Bir Kadının Kocasıyla Olan Durumu Zinâ Sayılır Mı?
DELALET HAKKINDA EmptyC.tesi Nis. 09, 2016 5:48 pm tarafından EN_NİSA

» selamun aleykum
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Eyl. 10, 2015 10:52 am tarafından EN_NİSA

» Soru kandillerde oruç tutuyorum.......?
DELALET HAKKINDA EmptyPtsi Haz. 15, 2015 1:26 am tarafından EN_NİSA

»  Kadir Gecesinin Fazileti
DELALET HAKKINDA EmptyCuma Haz. 12, 2015 5:52 pm tarafından EN_NİSA

» Yolcunun Oruç Tutmamasının Caizliği
DELALET HAKKINDA EmptyCuma Haz. 12, 2015 9:13 am tarafından EN_NİSA

» Ölünün Oruç Borcunu Velisinin Kaza Etmesi
DELALET HAKKINDA EmptyCuma Haz. 12, 2015 8:52 am tarafından EN_NİSA

» Ramazan Borcunun Kazası
DELALET HAKKINDA EmptyCuma Haz. 12, 2015 8:48 am tarafından EN_NİSA

» Oruçlunun Tedavi İçin Hacamat Yaptırması
DELALET HAKKINDA EmptyCuma Haz. 12, 2015 8:34 am tarafından EN_NİSA

» Oruçlunun Cünüp Olarak Sabahlaması
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:34 am tarafından EN_NİSA

» Orucu unutarak bozan kimse ne yapmalıdır?
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:25 am tarafından EN_NİSA

» İftarda Acele Etmenin Fazileti
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:16 am tarafından EN_NİSA

» Sahur Yemenin ve Onu Geciktirmenin Fazileti
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:14 am tarafından EN_NİSA

» Oruçlu Ne Zaman İftar Eder
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:10 am tarafından EN_NİSA

» Oruca Ne Zaman Başlanacağı
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 10:05 am tarafından EN_NİSA

»  Ramazan Hilalinin Görülmesiyle Oruca Başlanır Şevval Hilalinin Görülmesiyle Bayram Yapılır
DELALET HAKKINDA EmptyPerş. Haz. 11, 2015 9:59 am tarafından EN_NİSA


DELALET HAKKINDA

Aşağa gitmek

DELALET HAKKINDA Empty DELALET HAKKINDA

Mesaj tarafından EN_NİSA C.tesi Nis. 21, 2012 7:50 pm

DELALET

Sözcük olarak sapıtma, doğru yoldan ayrılma, azma, yanlışa yönelme
anlamına gelen dalâlet, masdar olarak "kaybolmak, telef olmak, şaşırmak
ve yanılmak" anlamına; kavram olarak da: "Hak"tan yüz çevirip, "batıla"
tabi olma, vahyin gösterdiği yoldan ayrılarak "cahiliye"nin yoluna girme
anlamlarına gelmektedir. Kur'an, dalâleti değişik konularda kullanmakla
birlikte esas olarak "hidayet"in karşıtı anlamında kullanmaktadır.
"İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır.
Alışve-rişleri kâr getirmemiş, doğru yolu da
bulamamışlardır."(Bakara-16)


Küfür ile dalâlet arasında da yakın anlam benzerliği bulunmaktadır.
Ancak Kur'an, "küfrü" vahyi inkar etme, gerçeği bildiği halde onu kabul
etmeme, gerçeği gizleme olarak; dalâleti ise hidayete karşılık sapıklığı
tercih etme, vahyin gösterdiği yoldan çıkarak küfre sapma anlamında
kullanmaktadır. "Allah'ın dâvetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı
âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da
bulunmaz. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler." (Ahkâf - 32)

Dalâletin, "fitne", "fesad", "heva", "münker", "tuğyan", "batıl",
"istikbar" (büyüklenme), "istiğna"(kendini yeterli görme) ile de yakın
anlam bağları vardır. Keza karşıtlık olarak da "hakk", "hikmet",
"salah", "maruf" ve "takva" ile yakın anlam bağları bulunmaktadır. Aynı
kökten gelen "idlâl", dalâlete düşürmek, azdırmak; "mudıl" dalâlete
düşüren, saptıran; "dâll" dalâlete düşen, sapan, sapmış anlamlarına
gelmektedir.


Ayrıca Kur'an dalâleti şu anlamlarda kullanmaktadır: vahiyden tamamen
habersiz olmak; müşrik, kafir ve münafık; bilgisiz veya bilgisiyle amel
etmeyen; sapıklık saptırmak(idlâl) (4/119); şaşırmak (dâll) (93/7); boşa
çıkarmak (dalâl)(18/103,104); azap (dalâl) (54/47,48); boşa
çıkma(dalâl) (40/25); şaşkınlık (dalâl) (12/8); sapkınlık
(dâll/dalâlet/dâllîn) (2/108, 33/36) bilmemek (2/282); şaşırmak (12/95).


"Amaca ulaştıran yolu bulamamak, istenen sonuca götürmeyen bir yola girmek" olarak da tanımla-nabilen dalâleti, her
din
ve düşünce kendi dışındaki yollar için kullanmaktadır. Kur'an'a göre de
iki yol vardır: "hak" ve batıl; İslam ve küfür. Adı ne olursa olsun
İslam'ın dışında kalan her yol küfürdür.

Ve İslam'ın gösterdiği yoldan
gitmeyen bir kimse hangi yolu seçmiş olursa olsun "dalâlet"tedir.
Kendini mutlak hakikat olarak nitelendiren İslam, kendine iman etmeyi
hidayet, kendi dışında kalan bütün anlayış ve inanışları (bütün dinleri)
"dalâlet" olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlama şekli bütün dinler için
geçerlidir: Yahu-dilik, Hıristiyanlık, liberalizm ve diğer bütün dinler
kendilerini "hakikat" diğerlerini de "sapıklık" olarak görmektedirler.

Ve kendi değerlerine göre inanıp yaşamayanları yanlış yolda olmakla yani
"dalâlet"e düşmek olarak tanımlamaktadırlar. Nitekim müşrikler vahiy
için şöyle düşünmektedirler:

"Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat
göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı"
diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu
bilecekler!" (Furkan - 42)

Keza, Hindû din
felsefesinde dinler âstika ve nâstika olarak ikiye ayrılmaktadır;
Hindûizm âstika, diğer inanışlar nâstika olarak tasnif edilmektedir.
Kilise de kendi din yorumunun
dışında kalan her türlü düşünce ve inancı dalâlet olarak tanımlamakta;
"kafir" veya "tanrısız" olarak nitelemektedir.

Her
din dalâlet kavramını ayrıca
iç bünyesinde de kullanmaktadır. Mensubu olan bir kimsenin uygun olmayan
düşünce ve davranışını dalâlet olarak nitelemektedir. İslam da bu
bağlamda, "hidayet ehli" olduğu halde inancının günah veya haram saydığı
fiilleri işleyen veya düşüncelerinde yanılgıya düşen bir kimsenin
durumunu dalâlete düşmek olarak tanımlamaktadır. Bu anlamıyla yanılgıyla
da olsa yanlış yapan bir kimsenin durumu dalâlet sayılmaktadır.

İtikadi ve ameli açıdan dalâlette oldukları halde kendilerini hidayet
ehli olarak görenlerin, bu zanları bizzat dalâlette olmalarından
kaynaklanmaktadır. Şeytan kimseyi "ben şeytanım benim peşimden gelin"
diye aldatmaz; o insanları Allah'la, kötü olanı iyiymiş gibi göstermekle
aldatır.

Şeytanın bu tuzağından korunmanın tek yolu vardır, o da
Kur'an'ın gösterdiği yoldan yine Kur'an'ı rehber ve ölçü almaktır.
"Allah'ın ipine tutunmaktır", "O'nun boyası ile boyanmaktır." Şeytanın
delâlete düşü-rücü tuzakları sayılmayacak kadar çoktur. Kur'an onların
belli başlı önemli olanlarını şu şekilde saymaktadır: aklı kullanmama;
bilinçsizce başkalarını taklit etme (43/22); hevaya uyma (6/56); zanna
uyma (6/116); istiğna(kendini yeterli görme)(96/6,7); istikbar(tepeden
bakma) (39/59); haset (2/109); şımarma(28/76); ileri gelenlere (şeyh,
ağabey vs.) ve çoğunluğa veya atalarını üzerinde buldukları yola uyma
(2/170); Allah'la kendi arasına aracı koyma (39/3); tefrika (6/159);
cahillik (6/144); dünya hayatını ahirete tercih etme (14/3); nefsani
arzular, mal ve makam sevgisi (3/14); çoğunluğa uyma (6/116).


Dalâlet, tıpkı heva, fesad, küfür ve şirk gibi Kur'an'ın çok önemli
kavramlarından biridir. Bu kavramları, Kur'an'ın ifade ettiği anlamda
kavramış bir kimse itikadi anlamda kolay kolay dalâlete düşmez. Ya da
tersinden söyleyecek olursak bu kavramları Kur'an'ın ifade ettiği
anlamda kavramamış bir kimse kendisini dalâlete düşmekten koruyamaz.
Diğer bir anlatımla bu türden kavramların anlamlarını doğru algılamamış
bir kimsenin "sırati müstakîm" üzerinde olması mümkün değildir.
Günümüzde bunun örneklerine çokça rastlanılmaktadır. Öyle ki: bir çok
Müslü-man(!) aynı anda hem laik, hem demokrat veya li-beral hem de
Müslüman olunabileceğini söyleyebilmektedir.

İşte bu sapıklığın temel
nedeni bu tür kavramların Kur'an'ı bir anlayışla kavranmamış olmasıdır.
Keza, Allah'la birlikte yüzlerce ilah üreten şirk dini olan tasavvufun
İslam olduğunu söyleyen kimselerin de temel sorunları bu tür kavramları
Kur'an'ın ifade ettiği anlamlarıyla kavrayamamış olmalarıdır. Yine,
geleneği, bidat ve hurafeyi
din
edindiği halde kendisini Müslüman sayanların da temel sorunları budur.

Bu kimseler, söz konusu bu kavramları Kur'an'ın onlara yüklediği
anlamlarıyla bilselerdi o zaman ya gerçekten İslam'ı seçerlerdi ya da
küfrü. Ya da üçüncü bir yol olarak bu tür kimseler inanmadıkları halde
çıkarlarından dolayı inanıyor gözüken münafıklardır.

Dalâlete düşmenin önemli bir nedeni de başarı ve üstünlüğün ölçüsünü
güçte ve sayısal çoğunlukta görmektir. Oysa Kur'an'a göre gerçek başarı
ve üstünlük İslam'a bağlı kalmadadır. İslam’a bağlılıktan kopmanın
bedeli olarak elde edilecek başarı en büyük başarısızlıktır. İslam'ı
güçlendirmek ve yaymak uğruna, onu güçlendirmeyi, ona bağlı kalmaktan
daha çok önemseyenler bu dalâletleri ile İslam'a hizmet edelim derken
Küfre hizmet etmektedirler.

Bu zihniyetin neticesi olarak Küfür'le
kurulan ilişki ve ona verilen ödünler sonuç itibariyle İslam’dan
uzaklaşmayı da beraberinde getirir. Çünkü burada araç amaç ilişkisi söz
konusu olmaktadır. Araç amaca uygun olmazsa kaçınılmaz olarak amacı
kendisine dönüştürür. İşte bu gerçeklikten dolayı amaç ve araç
uygunluğunu dikkate almayan her düşünce ve hareket, sonuçta hayra değil
şerre hizmet etmiş olacağından dalâlettedir.


Yaradılış amacını unutmak, hayatın bir sınav olduğunun bilincinde
olmadan yaşamak; kim olduğunu, ölümü ve sonrasını düşünmeden, yalnızca
bu hayatın nimetlerini elde etmeyi varlığının amacı haline getirmek;
ahireti dünya'ya feda etmektir. insan için bundan daha büyük kayıp
olamaz. Ne türden olursa olsun dünya nimetine karşılık ödenen bedel
ahiret hayatının kaybına neden olacaksa bu "dalâlet”ten başka bir şey
değildir. Müslüman, Şeytanın bu tuzağından kurtulmayı ancak hayatına
vahyin değerleri ile anlam vererek başarabilir.

İstenilen şey dünyadan
vazgeçmek değildir; dünya için vahyin gösterdiği yolu terk etmemektir.
Kazancı ne olursa olsun, ister krallık olsun, ister Karun kadar
zenginlik; elde edilmek için ödenecek bedel Allah'ın yolundan sapma
olursa bu kölelikten de, yeryüzünün en zelil varlığı olmaktan da daha
kötü bir seçim olur. Bu seçimi yapanlar hesap günü keşke köle olmayı,
zelil bir durumda yaşamayı tercih etseydik pişmanlığını yaşayacaklardır.
Kur'an'ın deyimi ile: "keşke toprak olsaydık ta bugünü görmeseydik"
diyeceklerdir.


Dalalete düşmede önemli bir faktör de insanın dünya hayatının
nimetlerine (mal,mevki,şöhret) olan tutkusudur. Dünya hayatının
çekiciliği (tutkusu) ile ahiret hayatının çekiciliği(tutkusu) insanın
seçiminde belirleyici ana unsurdur. İnsanın verdiği kararı dünya
nimetlerinin çekiciliği ile imanı belirlemektedir. Ahiret hayatının
çekiciliği insanın ahirete olan imanıyla orantılıdır. Bu şu demektir:
dünya hayatının çekiciliği ne kadar çoksa insanın inancı o kadar zayıf,
ahiret hayatının çekiciliği ne kadar çoksa insanın inancı o kadar
güçlüdür. Dünya hayatının çekiciliğine kapılan bir kimsenin bu duruma
düşmesinin temel nedeni ahiret hayatının çekiciliğinin farkında
olamamasıdır. Ahiret hayatının çekiciliğinin fazla olduğu durumda, insan
dünya hayatı için ahiret hayatından vazgeçmez.

Yani hidayeti vererek
sapıklığı satın almaz. Ahiretteki nimetlerin dünya nimetlerinden çok
daha iyi olduğuna gerçekten iman etmiş bir kimse, bu dünyanın nimetleri
için ahiretinden vazgeçmez. Ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar iyi
olursa olsun, hiç geçici olan bir hayat için ebedi hayat feda edilir mi?
Feda eden bir kimse, ahiret hayatına gereğince iman etmiş olabilir mi?
Bunun başka bir tanımlaması olamaz: "Nefsanî arzulara, (özellikle)
kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma
atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici
kılındı. Bunlar, dünya ha-yatının geçici menfaatleridir. Halbuki
varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır."(3/14)


Allah'a, Kitab'ına ve Elçisine iman ettiğini ve Müslümanlardan olduğunu
iddia eden bir kimse bu iddiasında samimi olsa dahi; düşüncesinde ve
amelinde Kur'an'ı ölçü almadıkça, hayatın her alanında İslam'ın
hakimiyetinin gereğine inanmadıkça, İslam'ı bütün sistem ve düzenlerden
üstün görmedikçe ve onu hayata hakim kılmayı amaç edinmedikçe, Kur'an'a
göre dalâlettedir.


Diğer önemli bir husus da dalâlet kavramının hidayet kavramıyla olan
anlam ilişkisidir. Kur'an'a göre insanın önünde iki yol vardır: Ve hangi
yola gireceğine insan karar vermektedir. Yani karar mercii insandır;
insana bu imkanı veren Allah'tır. Allah kendi tercihiyle insanın
gireceği yolu seçmemektedir; neyi tercih edeceği kararını insana
bırakmıştır. "Hidayetin Allah'tan olması" deyimi bu tercihin insana
bırakılmadığı veya insanın bu konuda yetersiz olduğu anlamına gelmez.
Böyle anlam verildiği zaman tercihinden dolayı insanın sorumlu olması
tamamen anlamsız hale gelir. Cennet ve cehennemin de, ceza ve ödülün de
bir anlamı kalmaz. Kafirin kafir olmasından dolayı hiçbir sorumluluğu
olmaz.

Veya günahkarın günahının sorumlusu kendisi değil Allah olur ki
bu Kur'an'ın deyimi ile Allah'a iftira atmak olur. Allah'a bu iftirayı
yakıştıranların yanılgısının temel nedeni "hidayet Allah'tandır"
türünden ayetlerin "ne demek istediği"ne değil "ne dediği"ne bakmış
olmalarıdır. Oysa ki önemli olan "ne dediği" değil "ne demek
istediği"dir. Diğer bir deyimle önemli olan şey "söz" değil "anlam"dır.
Yoksa hidayeti veya dalâleti insanın kendisinin seçtiğine dair yüzlerce
ayetle bu ayetler birbirleriyle çelişmiş olur.


Kendisine akıl verilen kitap ve peygamber gönde-rilen ve seçme iradesine
sahip olarak yaratılan insan, yeryüzüne geldiği andan itibaren hayatın
her alanında ve her konuda "zıtlık" olgusuyla yani "tercih"te bulunma
gerçekliği ile karşı karşıya kalmaktadır. İnsan iki şeyden birini seçmek
zorundadır: "hayır"la "şer"i, "iman"la "küfr"ü, "doğru"yla "yanlış"ı,
"iyi"yle "kötü"yü, "cehalet"le "bilme"yi, "dalâlet"le "hidayet"i,
"tevazu"yla "kibir"i, "adalet"le "zulmü", "gaflet"le "zikr"i, "Allah'ın
yolu"yla "Şeytanın yolu"nu. İnsan bu seçim için her türlü irade ve
imkanla yaratılmıştır. Dolayısıyla insanın ne seçtiğine Allah müdahale
etmemekte, seçme hakkını insana bırakarak onu seçtiği şeyden sorumlu
tutmaktadır. Öyle olmasaydı hiç insan seçtiğinden sorumlu tutulur muydu?


Yaradılışta "zıtlık" varsa "seçmek" de var demektir. Seçmek varsa
sorumluluk da var demektir. Ve sorumluluk seçene ait olmalıdır. Seçimi
kim yapmışsa sorumlu o olmalıdır; Allah yaptıysa Allah, insan yaptıysa
insan. Seçimi Allah'ın yapması ve insanı da sorumlu tutması mümkün
olabilir mi? Kendi yaptığı bir şeyden başkasını sorumlu tutması Allah'a
yaraşır mı? Kur'an "bir bütün olarak" insana bir "anlayış" vermektedir;
Allah anlayışı, vahiy anlayışı, iman anlayışı, ibadet anlayışı… Anlayışı
Kur'anî olmayan bir kimsenin, ayetlerin ne demek istediğini doğru
anlaması mümkün değildir.

"Dileyen iman etsin, dileyen küfretsin…" ve
"Dileyen dildiğini seçebilir" diyen yüzlerce ayeti dikkate almadan
"dalâleti ve hidayeti insan için Allah takdir etmektedir" diyen bir
anlayış bu iddiasıyla Kur'an’la çelişkiye düştüğünü akletmemektedir. Ya
Kur'an'da çelişki olduğu kabul edilecek ya da bu ayetler Kur'an'ın
bütünlüğü içinde sözcük anlamlarıyla değil, ne demek istendiği
bağlamında anlamlandırılarak anlamaya çalışılacaktır. İnsanın irade
sahibi yani dilediğini seçme imkanına sahip bir varlık olmasını, ölümden
sonra diriltileceğini ve hesaba çekileceğini ve herkesin zerre kadar da
olsa yaptıklarının hesabını verecek olması, cennet ve cehennemin
insanın yaptıklarına karşılık olduğunu dikkate almadan bu ayetleri doğru
anlamak müm-kün olabilir mi?


Allah'ın iman vermediği, hidayete erdirmediği, inkarcı yaptığı kulunu;
inanmadığı için cezalandırması düşünülebilinir mi? Kulunu önce inkarcı
yapacak sonra da inkarcı oldu diye cezalandıracak böyle bir çelişki
nasıl Allah'a yakıştırılır? Veya Allah tarafından iman ettirilen bir
kimse, iman ettiği için ne diye ödüllendirilsin? "Allah dilediği kimseyi
şaşırtır, dilediği kimseyi doğru yola koyar" (6/39); "Allah'ın izni
olmadan hiç kimse inanmaz" (10/100);
ve bunlara benzer kimi ayetlerin ne
demek istediğini doğru anlayabilmek Kur'an'ca kurgulanmış bir zihni
yapıya sahip olunmayı gerektirir.

Hiçbir ayette sadece "Allah dildiğini
saptırır veya dilediğine hidayet eder" denmemektedir. Konu ile ilgili
bütün ayetlerde önce bir sebepten söz edilmektedir. Ve Allah'ın hidayet
veya dalâlet takdir etmesi bu sebebin bir sonucu olarak ortaya
çıkmaktadır. Yani sebep-sonuç ilişkisi söz konu-sudur. İnsanın,
"yalanlaması", "aklını kullanmaması", "gözü olduğu halde görmemesi",
"kulaklarının çağrıya kapalı olması", "dalâlette ısrar et-mesi…" gibi
tutumları söz konusu ayetlerin sebebini teşkil etmektedir.


Allah'ın dilediğine hidayeti, dilediğine sapıklığı vermiş olması, kuluna
seçme hakkı ve imkanı vermiş olması bağlamında anlaşılmalıdır. Ona
müdahale etmeyerek, neyi seçtiğine karışmayarak, dolaylı olarak ona
sapıklığı veya hidayeti vermiş olmaktadır. Dilediğine sapıklığı,
dilediğine hidayeti verdiğini bu anlamda kullanmaktadır. Şayet Allah
insana bu imkanı ve hakkı vermeseydi, insan ne hidayeti ne de sapıklığı
seçebilirdi. İnsan bizatihi iyi ve kötünün yaratıcısı değil seçicisidir.

İyiyi de kötüyü de yaratan Allah'tır. Hidayetin ve dalâletin
vericisi(yaratıcısı) Allah, seçicisi de insandır. Her türlü uyarıya
rağmen inatla küfrü seçen ve onda ısrar eden bir kimsenin işi Allah'a
kalmıştır. Ancak Allah müdahale ederse, kulunun iradesi dışında onun
halini düzeltirse kul ancak o zaman hidayete ermiş olur. Yani Allah
dilemedikçe(müdahale etmedikçe) o kendiliğinden düzelmez. Allah, mecbur
bırakmadıkça(dilemedikçe, düzelmesine karar vermedikçe)sapkınlığında
ısrarcı olan bir kimse artık hidayeti seçmeyecektir. "Allah dile-medikçe
hidayete erememe"nin anlamı bu şekilde anlaşılmaldır.


---------------------------
ALINTI
EN_NİSA
EN_NİSA
Forum Sahibi
Forum Sahibi

Aktiflik :
DELALET HAKKINDA Left_bar_bleue999 / 999999 / 999DELALET HAKKINDA Right_bar_bleue


Mesaj Sayısı : 862
Puan : 2627
Kayıt tarihi : 31/03/12

http://ennisa.forum-express.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz